Koridorda, saha kenarında, tribünlerde, memleket insanı, Federasyon kriteri, UEFA kriteri, ''her neyse'' kriteri falan takmıyor. ''Hamili kart yakınımdır'' insanları, yönetici, amir, erkân yakınları eller cepte her yerde, takımının militanı olarak geziniyor. Koridor röportajlarında, futbolcu arkasında yerlerini alıyor, bir gerginlik çıktığında veya bir spor yazarı ''yanlış'' konuştuğunda durumdan vazife çıkarıp, meseleye müdahalede bulunuyorlar.
Cep telefonuyla beraber bu ''röportaj fonu insanları'' hareketlerini geliştirmeye başladı. Geçenlerde, bir maç sonrası röportajında arka plana yerleşen irice bir abimiz, yanındakileri de cebren uzaklaştırdıktan sonra, arka planın tamamını kaplayıp aldı eline telefonu ve cemi cümleyi aramaya koyuldu. Futbolcular değişiyor, fondaki birader sabitlenmiş. Neyse, bu telefonların birinde, arkadaşına çıkacağı kanalı bağıra bağıra söyledikten sonra, sırıtarak: ''Oğlum kendimi izliyorum, o yüzden?'' gibi bir laf etti. Muhtemelen, abimiz aşağıdaki küçük televizyona bakıp, canlı yayından kendi gül cemalini görürken, televizyondan izleyen kankası, arkadaşını kameraya değil de, aşağıya bakarken gördüğü için, ''Oğlum, aşağı bakmasana kelin görünüyor!'' diye uyardı ki eleman anında kafayı kameraya sabitledi.
Lakin bu ''keyifli'' pozisyonlanma, böylesi yumuşak zeminde kalamıyor. Sahadaki çok katmanlı psikolojik yıldırma hamleleri ile ikna olmayan taraftar (tüm tarafları ile), koridora girildiği andan itibaren destek kuvvetleri ile, rakibi canından bezdirmeye çalışıyor.
Açık alanda cevval çevik kuvvet de, kapalı alanda, koca koca adamların markajında elden ayaktan kesiliyor, vuracağı copun ineceği adresten kendine çıkacak tâyini düşünüp, her zaman ki gibi gazetecilere yükleniyor. Görüntü alınmasını engelliyor. Özellikle Anadolu'da kentin devlet erkânı ile kulüp yöneticilerinin ''muhabbeti'' kritik maçlarda ortaya çıkıyor ve tribünlerden koridorlara kadar itinayla yerleştirilen ''oyun dışı'' güçler rakibe sağlı sollu bindirmeler yaparken, kolluk da durumu kalkanlarıyla kapamaya çalışıyor.
Tribünlerdeki kitlesel başkaldırılara bildik yöntemlerle müdahale etse de İstanbul'da daha bir ''önleyici'' zeminde kalmaya çalışan kolluk, yerini özel kolluğa bırakınca da neler olduğunu gördük. Yengeç yürüyüşün üstüne üniformayı giyen yurdum insanı, rakip oyuncuya ''sahaya atılan yabancı madde'' muamelesi yapmaya kalktı. Parmaklıkların kalktığı, seyircinin sahaya yaklaştığı bir dönemde, arada ''tampon'' olması gereken özel kuvvetler, öncü birlikler halinde ''düşman'' hatlarına saldırıyor. Sonra da yöneticiler çıkıp, nasıl kışkırtıldıklarından, önce kimin başlattığından dem vurup duruyorlar. Ve binlerce insanın bir araya geldiği, sinir katsayısı ve diğer kitlesel vakalara bakınca dokunulmazlığı hayli yüksek olan bir ortamda ''can güvenliği'' yine gündemin başına oturuverdi.
Özetle; futbolda şiddetle baş etmenin yolu, sürekli ''sıradan'' taraftarı günah keçisi gösterip, bütün önlemleri ona odaklamak değildir. Fanatikliğin, dolayısıyla ''zıvanadan çıkma''nın pekâlâ şeref tribününden başlayıp, koridorlara kadar yayıldığı bu denli ortadayken, ''Bir insanı koridordan çıkartmakla başlayabilir mi'' her şey?
4 Mart 2005 tarihinde Birgün'de yayınlanmıştır.
(Kâr amacı gütmemek şartı ile bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla kullanmak isteyene aittir...)